Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 34,1881 | 34,2497 | |
EURO | 37,4998 | 37,5673 |
Bugün: | 12 |
Dün: | 22 |
Toplam: | 490 |
Külah Köyü; Alaca'nın batısında, Sungurlu-Alaca arasında en yüksek yerde kurulmuştur.
Çorum'a uzaklığı 70 km, Alaca'ya uzaklığı 16 km, Alaca-Ankara karayoluna 2 km.
Rakım 1.150 m. Haritanın Bel 1.200 m.
Köyümüzün Altyapısı:
Ekonomisi: Tarıma dayalı ekonomiye sahiptir. Buğday, arpa, nohut, mercimek, ayçiçeği ekilir. Eskiden hayvan yemi için yulaf, fiğ, zeyrek de ekilirdi. Hayvancılık tamamen bitmek üzere; insanların ihtiyacı olduğu halde bakamayacakları için besleyemiyorlar. Bu yüzden artık köyümüzde manda, koyun, keçi, eşek, at, ördek, kaz göremiyoruz. Bazı evler kendi ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla inek ve kümes hayvanı besliyor. Köy halkının yarısından fazlası tarlalarını ortakçılık sistemi ile ektiriyor. Köyde yaşayanların ekonomisini iyileştiren asıl sebep, birçok kişinin emekli maaşı almasıdır.
İklim: Kışları soğuk ve az yağışlı, yazları kurak ve ılıktır. Su kaynaklarımız kısıtlıdır. Kışın yağış çok olursa, arazinin bir iki metre altı tamamen kil olduğundan su fazla derinlere inemiyor; ya doğal yollardan esme olarak çıkar, yararlanırız ya da Esmeler mevkiinde olduğu gibi kanallarla bir yerde toplanır ve köyün içme suyu şebekesine aktarılır. Eğer yazın havalar çok sıcak ve kurak giderse, su rezervini de dikkatli kullanmıyorsak o yaz muhakkak su sıkıntısı çekilir. Köyümüzün bitki örtüsü: Bir miktar mera otlak olarak kullanılır, dere kenarlarında çok az miktarda söğüt, kavak ve meyve ağacı vardır. Son yıllarda küçük tepeye dikilen çam fidanları köyümüze ayrı bir hava vermiştir.
Nüfusu: 2007 sayımında 60 kişi
Köyümüzde Açılan İlkokulun Tarihçesi
Ellili yıllarda Alaca'nın köylerinde ilkokullar iki elin parmakları kadardı. Bunlardan bazıları Cumhuriyetin ilk yıllarında öğretime açılmış ve ilçenin büyük köylerinde bulunuyordu. İlçenin batısında, Alacahöyük, İmat, Perçem, Karamahmut, Büyükhirka, Gökçam dışında köylerde okul yoktu. Bizim köyde bazı aileler çocuklarını okutmak için çevredeki okulu olan köylere, akrabalarının yanına göndermişlerdi.
1955 yılına gelindiğinde, bunun böyle devam edemeyeceğini anlayan ve okumanın değerini çok önceden anlamış bulunan köy ileri gelenleri, ilk fırsatta köye okul açmayı istiyorlardı.
Günlerden bir gün, o zaman köy muhtarı olan köyün Haydar emmisi, Haydar Kağ Alaca'da bir iş için kaymakamlığa gittiğinde, daha önceden tanıdığı Alaca Milli Eğitim Müdürlüğüne uğrar. Müdürle hal hatır sorduktan sonra gözü müdürün yanında oturan on sekiz yaşlarında görünen, iyi giyimli bir gence takılır. Müdür: "Bu gencin adı Nesimi Akpınar, Hasanoglan Öğretmen Okulundan yeni mezun olmuştur ama biz bunu gönderecek köy bulamıyoruz. Bildiğin gibi ilçenin bazı köylerinde geri kafalı insanlar bizi dinden imandan çıkaracaklar. Köylerine okul açılmasını istemiyorlar" der.
Haydar Kağ, hiç düşünmeden: "Müdür bey, yer bulamadıysanız öğretmeni bize ver, ben götüreyim." deyince;
Müdür: "Aman Haydar efendi! Köyünüzde okul yok, okulsuz köyde öğretmeni ne yapacaksınız?" dediğinde, Haydar Kağ hemen şu yanıtı verir: "Müdür beyim, orasını sen bana bırak, ben okulu da bulurum, öğretmene kalacak yeri de."
Müdür, yanındaki öğretmeni bir yere göndererek bu durumdan kurtulmak istediği için fazla ısrar etmez. "Öyleyse bende size masa, tabure gibi okul için ne gerekiyorsa onu veririm." diyerek tekrar sorar: "Peki bu araçları köye nasıl taşıyacaksın?"
Haydar Kağ: "O da kolay müdür bey, köyde beş altı tane at arabası var. Ben onları alır gelirim, vereceğiniz araçları onlarla taşırım. Yeter ki siz verin."
Bir de duyduk ki köye öğretmen gelmiş. Köyde herkes öğretmenin nasıl bir şey olduğunu görmek için Haydar Kağ'nın odasına akın etmişti. Odada oturacak yer kalmadığı gibi, bir kısım insanlar kapıdan pencereden başlarını uzatarak öğretmeni görmeye çalışıyorlardı.
1955 yılının Eylül ayının içindeydik. Okulların açılma zamanı olmalı ki, Haydar emmi babama gelerek durumu anlatmıştı. "Ula İrbehem, şu senin yeni yaptığın odayı bize ver de okul açılsın, yoksa öğretmeni elimizden alırlar. Ben başka bir yer buluncaya kadar çocuklar burada idare etsinler" dedi. Tabii babam yüz çeviremedi. Kapısı penceresi bile olmayan yeni yapılan odayı sınıf olarak verdi. Bizler elli öğrenci olarak okula başlamış olduk. Bizim oda öylesine dardı ki, masaların üzerine kollarımız ancak ulaşıyordu. Rahatça hareket etmek, yerinden kalkıp tahtaya yazı yazmak imkansızdı. Çok geçmedi, buradan ayrıldık. Fevzi Paşa'nın yeni yaptırdığı evin iki odasının ara duvarı sökülerek iki oda birleştirildi, bir sınıf yapıldı. Bizler de oraya taşınarak dar yerden kurtulmuş olduk.